7 Nisan 2010 Çarşamba

içimden dökülen...


muhtemelen bugüne kadar ki en uzun yazım
3Nisan2010/Babylon istanbul
(resimler
için tıklayın / for english version please click )

olanları yazmalıyım...3 Nisan 2010 babylon- istanbul'da IAMX gösterisinde kulis davetlisiydim. herşey birkaç hafta önce radyo eksende kulağımın takıldığı ve devamlı arka arkaya çalan bir şarkı ile başladı. Aslında bir radyonun aynı parçayı arka arkaya hergün çalmasını sonn derece sıkıcı bulurum ve bu şarkıda da aynı şey oldu,muthiş sıkıldım, tahmin edersiniz ki şarkı da IAMX'in "think of england"ıydı. ben de dedim ki Grooveshark'tan biraz başka parçalarına bakayım, grubu biraz daha tanıyayım. Eğer beni etkileyen başka şarkı bulamazsam grubu tek şarkılık meşhur olarak etiketleyecektim (evet sneaker pimps geçmişini de bilmiyordum)

Bazı şarkıları dinlerken aniden ürperdim ve fark ettim ki benim de işlerimde dışavurmak istediğim bazı duygulardan bahsediliyor. sonra bazı videolar izledim ve grubun seyirciye sunduğu eksantrikliğin etkisini de pas geçemeyeceğim. böylece teker teker şarkıları dinledikçe kendimi kaptırmaya başladım ve bu da benim için gidilecek iyi bir yol değildi, daha öncebenzer bir şekilde pek de hoş olmayan anılarım var Jeff Buckley ile.


Jeff Buckley
hayatımın bir dönemini, sesiyle, şarkı sözleriyle ve trajedisiyle yönetti. o sıralarda kendime eziyet eden, gelecekten umutsuz aşk hayatında muthiş başarısız, sevmediğim bir şehirde yalnız yaşayan, her fırsatta içen, dünyaya kızgın ve çoğunlukla berbat hisseden bir insandım. Dolayısıyla Buckley'nin zerafeti duygularımı çok daha derin hissetmem neden oldu ve sonunda kendimi "dream brother" veya "vancouver"ı defalarca arka arkaya dinlerken ve yalnız başıma evimde ağlarken buldum. bu duygulardan kurtulmam epey zaman aldı. hayatımın aşkını bulunca da kendime bir daha bu kadar derine inmeme konusunda söz verdim.yaşadığım şehri değiştirdim, işimi değiştirdim. tahmin edersiniz ki yaratıcılığım da pek çok diğer şeyle beraber çöpü boyladı.

Iamx grubunu keşfimden bir hafta sonra, bir arkadaşım aracılığı ile bizim şehire bir konsere gelecekleri haberini aldım, hem de bir hafta içinde. Tahmin edersiniz heyecandan ölüyordum. ama bu duygu kendimi aptal ve kötü hissetmeme neden oldu.aslında hayran filan değildim ama yine de grupla tanışmayı hayat, duygular, yaratıcı hayat hakkında konuşmayı çok istiyordum. ama nasıl olcaktı da grupla tanışacaktım? belki imza istesem bi şekilde kendimi konuşuyorken bulurdum. bunu düşünürken birden içime yanlış anlaşılma korkusu düştü. saçmalayan, lafı geveleyen histerik bir hayran olmak istemedim. böylece konuşmayı planlamaktan vazgeçtim, onu yerine en az bir tane resim çekerim dedim.

Bunu da bir arkadaşımdan rica ettim. O da bana bundan önce konserlerine gittiğini ve kulise girmenin imkansız oldugunu söyledi.oy bu laf beni nasıl kızdırdı! arkadaşımdan, gruptan, gösteriden, kendimden, hayranlardan, histerik kızlardan, grubun müziğinden, yine guptan nefret ettim. reddedilme duygusu ve grubun ulaşolamaz uzaklığı kendimi böcek gibi hissetmeme neden oldu. gösteriye gitmemeye karar verdim, sonra fikrimi değiştirdim, sonra yine fikrimi değştirdim, yine ve yine...bu sırada internette grubun ekibine ulaşmayı sağlayan bazı linkler buldum. kulis kuarllarını sormak için de mail attım. çok yardımcı olan bir hatun, Lisa, bana durumu anlattı. nırmalde kimseyi almadıklarını ama grubun promosyonunu yapanlardan ve başarılı olanlardan bazen bir iki kişiyi kulise soktuklarını anlattı.Anlaştık! birkaç promosyon turu attım ve her halikarda beklemeye başladım.bir hafta içinde bana 100% değil ama belki kulise girebileceğimi söyleyen bir mail geldi, hemen ertesi günü ise kesin olarak kulise davetli olduğumu bildiren bir mail!!!


Lisa bana gösteri için birkaç vitrin mankeni bulup bulmayacağımı sordu. araştırıp ona vaktimin yetersiz olduğunu ama isterlerse yardım edebileceğimi söyledim. öte yandan kara kara düşünmeye başladım. acaba sorularımı sorabilecek miydim? hangi soruları sorsamdı? nasıl davranmalıydım? ne yapıp ne konuşmam doğru olurdu? acabalar, ne olacaklar kendime olan güvenimi zehirlemeye başladı ve ben de olayları akışına bırakıp düşünmemeye karar verdim. yine de ana amacım grup elemanlarına İstanbul'u hatırlatan, benden yana bir iyi niyet gösterisi olacak herhangi bri hediye vermekti. bu yüzden son yaptığım bir illustrasyonun 6 değişik versiyonda çıktısını aldım. her bir grup elemanı seçsin diye kişi başı bir tane, bir tane menecere, bir tane de bonus kim isterse. eğer küpe takıyorsa diye de kendi yaptığım bir çift mozaik küpeyi de Janine için paketledim. son olarak ta hepsi için ev yapımı bir şişe şarap. Üstelik grubun hayranı bile değilim!


Babylon kapısında menecerle buluştum. bana değişik sebeplerden teşekkür etti(manken bilgileri, yardımı vs) yarım saat içinde tekrar görüşmek üzere ben de içeri girdim. İçeri sokmam yasak olduğundan da şarap şişesini hemen ona vermem gerekti. bu arada endişelerim de arttı.kendimi hayran olduğu kişi için çığlık atmaya hazır teenager bir hayran gibi hissettim, hani beatles için çığlık atan kızlar gibi, oysa 30 yaşındayım üstelik o şekilde davranmak istemiyorum. muhtemelen ilk defa kulise giriyor olmanın getirdiği heyecan, ingilizce konuşmaya çalışmak ta sebeplerden biri.

Menecer bizi 10 dakkalığına filan soktu içeri ve çok hızlı olmamız gerektiğini söyledi (benden gayrı iki hayran kız vardı). oldukça kafa karıştırıcı bir ortamdı. içeri girer girmez hediyemi nazikçe kabul eden Janine küpeleri verdim. o sırada diger iki hatun, sırasıyla Corner bey ve alvarez beylerle konuşmaktaydılar (muhtemelen de sadece onlarla ilgiliydiler). ben de ne yapacağıma karar veremedim. çok dışa dönük bir insan değilim ve kendisi ya da bir başkası izin verse bile meşhur birinin üstüne atlayamam. bu yüzden duvar kenarında baterist Jon ve iki roadie'nin yanında dikilip, etrafı gözlemledim, atmosferi teneffüs ettim.bu duraklama anında Corner Bey'in bana dik dik bakmakta olduğunu farkettim zira anladım ki ona selam bile vermemiştim. Ne yapayım hayran hatun tarafından zaten meşguldu, ben de sadece yönelme hamlesi yaparak elimi uzattım, tokalaştık. sonra hatırladım ki zaman akıyor, işlerimi vermeliyim. biraz yüksek sesle anlattım bu arada iki tane de roadie'leri oldugunu bilmiyordum, bu yüzden acaip düşeş oldu 6 tane iş götürmüşüm olmam. menecerden özür dileyerek 4 tane gruba 2 tane de roadie'lere verdim işimi.

daha sonra da hepsinden rica ettim, Adem'e yazdığım mektubun sonunu imzalarlar mı diye, nazikçe kabul ettiler.biraz fotoğraf çektirdik, Jon ve roadielerle espriler yaptık, eğlendik. Roadie'lerden biri mixerci olan (adını sormadığıma çok üzüldüm) bana setlist vermeyi önerdi. (ki ne olduğunu ya da ne işe yaradığını google'da araştırana kadar bilmiyordum). menecere gösteriden sonra mankenleri ne yapacaklarını, almayı düşünmüyorlarsa bir tanesine talip oldugumu soyledim, o Corner beye sordu, o da düşüneceğini söyledi. menecer zamanımızın dolduğunu söyleyince ben de alelacele dışarı attım kendimi.

Gösterinin ortasında Chris ve Janine bir mankeni parçalar bölüp seyirciye attılar. Chris pek çok başka şey de attı.millet kudurdu. herkes dokunmaya ve ondan bir parça almaya çalışıyordu. balkondaydım bu yüzdenbütün histeriyi izleyebildim. gösteri sona erince mixerciyi ziyaret ettim o da bana setlisti verip illustrasyon için teşekkür etti. meneceri görmeye gittim manken hadisesini sormak icin. ancak o hayran bi hatunla cok mesguldu.pek bi ilgisiz davrandı sonunda da beni ekti zaten. ben de şansımı baterist Jon ile denemeye karar verdim.Jon davulunu topluyordu, ben de yanına gidip eğer arkada bırakacaklarsa bir manken almak istediğimi, bırakmayı düşünmüyorlarsa da sorun olmadığını bunun da gösteriden önce menecerle konuştugumuzu söyledim. içeri gidip geldi ve yirmi dakka beklememi söyledi.

Tabii ki de bekledim, sonunda, sabahın 3ünde, bütün gösteri boyunca sahnenin ortasında duran mankeni seçip bana verdi ve "Chris'e sordum, o da hepsi senin olsun dedi"dedi. en içten samimiyetimle teşekkür ettim, sonuçta o ilgilenmeseydi böyle bir hediye alamazdım. Email ile de görünmez kadın Lisa'ya en içten samimiyetimle beni desteklediği için teşekkür ettim, o olmasaydı muhtemelen kulise hiç giremezdim.

(bu macerada bedenen ve ruhen yanımda olan herkese de teşekkür ediyorum)


Konu ile ilgili ilginç linkler

IAMX'in PR durumu ve hayran olmak üzerine makale ve tartışmalar (ingilizce)
http://www.iamxforum.com/viewtopic.php?f=4&t=1315
http://blog.catonthewall.net/2009/12/importance-of-fan.html

Corner ile yapılan geçmiş röportajlar (ingilizce)
http://www.catonthewall.net/closerpimps.html
http://blog.catonthewall.net/2008/05/iamx-interview.html

son olarak IAMX'in resmi myspace sayfası
http://www.myspace.com/IAMX