27 Ağustos 2009 Perşembe

3.KÖPRÜYE HAYIR!!!!


Değerli arkadaşlarım, Ayça'dan Öykü'ye ve verdikleri linklere geçerek bu konudaki hassasiyetimi çok iyi dile getiren yazılara ulaştım. Aşağıdaki yazı bu sayfadan alıntıdır.

Burada Ayça'nın başlattığı forum yazısı, bu sayfada da Öykü'nün ormana dokunma adlı ana konu başlığını, bu köprünün neden yapılmaması gerektiğini okuyabilirsiniz. Doğayı birazıcık olsun seviyorsanız lütfen linklere göz atın ve kendi çapımızda yapabileceklerimiz hakkında fikir üretin, düşünün.


BOĞAZIN ÜSTÜ KAPANARAK ULAŞIM SORUNU ÇÖZÜLMEZ
3. Köprüyü İstemiyoruz!

Ulaştırma tüm toplumsal kesimler ve ekonomik sektörler açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenledir ki gelişmişliğin temel göstergelerinden birisi çağdaş ulaşım sistemlerinin kullanılıyor olmasıdır.

Öte yandan küresel iklim değişikliğinin yarattığı endişe tüm dünyada ulaştırmanın öncelikli olarak yeniden ele alınmasını zorunlu kılmıştır.

Öyle ki; henüz ülkemiz açısından ciddi bir farkındalık sorunu bulunan Kyoto Sözleşmesi bile artık yetersiz bulunmakta ve Kopenhag randevusunda alınması düşünülen daha radikal önlemler ve yaptırımlar yüksek sesle tartışılmaktadır.

Yaptırımlar içerisinde; uygulamalara karşı duran ülkelerin izole edilmesi ve bu ülkelerle yapılan ticaretin durdurulmasından, silahlı bir emisyon gücünün oluşturulmasına kadar pek çok öneri tartışılmaktadır. Yaptırımlara paralel olarak bir emisyon borsası kurulması da üzerinde durulan önemli konulardan birisini oluşturmaktadır.

Çünkü; ülkemizde bilim insanlarımıza gerekli desteklerin verilmemesine bağlı olarak yeterli ampirik çalışmalar yapılamasa da Avrupa Birliği (AB) çerçevesinde yürütülen çalışmalarda sadece trafik tıkanıklıklarının, AB'nin yakıt tüketimini %6 oranında arttırdığını ve oluşan kayıpların 10 milyar €’yu aştığını göstermektedir.

Bu çerçevede; özellikle AB bir yandan, ciddi şekilde emisyondan sorumlu görülen fosil yakıt kullanımını başta karayolu araçlarına yönelik aldığı yasaklama ve kota uygulaması gibi kararlarla engellemeye çalışırken bir yandan da belirlediği yeni demiryolu koridorlarına yaptığı yatırımlarla özellikle yük taşımacılığında karayolu payını azaltmaya çalışmaktadır.

Öte yandan, (her ne kadar ülkemizde araç öncelikli kavşak çalışmaları yoğun olarak sürdürülmekte ve bu yaklaşıma müdahale edilmemekte ise de) AB perspektifi ile kent ve otomobil kentli hakları çerçevesinde bir arada yaşayamaz olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.

Oysa ülkemizde tek mod üzerine yığılmış olan ulaştırma probleminin çözümü yine bu modun yani karayolunun sorunu gibi algılanmakta ve çözümde bu anlayışla üretilmektedir.

Kuşkusuz bu algının temel nedeni ülkemizin bir Ulaştırma Ana Planının olmayışıdır. Böyle bir planın yokluğu nedeniyle şehir içi ve şehirlerarası ulaşım sorunları katlanarak artmaktadır. Diğer ulaşım modlarını dikkate almayan, bütünlükten uzak ve günü kurtarmaya yönelik çözüm arayışları geçmişten hiç ders alınmadan sürdürülmekte, ülkemizin kıt kaynakları heba edilmektedir.

Bunun bedelini ise alt ve üst geçitlerle otobana hatta F1 pistine dönüştürülmüş caddelerinde, otomobil lehine tüketilmiş ya da otoparka dönüştürülmüş kaldırımlarında yaya olarak hareket edilemeyen, egzoz gazları solunan kentlere sıkıştırılmış hayatlarıyla, bizim insanlarımız ödemektedir.

Tutulan istatistikler ülkemizde her aileden en az bir kişinin trafik kazasına karıştığını göstermektedir. Ulaştırma sistemimizi planlayanların yüksek adrenalin tutkusunun ürünü olan trafik canavarımız her yıl binlerce insanımızın yaşamını, sakat bıraktığı onbinlerce insanımızın ise hayallerini elinden almaktadır.

Bu utanç tablosu önümüzde iken, şimdi de ülkemizin gündemine, İstanbul’un kalan son ormanlarını da yok edecek olan 3. Boğaz Köprüsü inşaat ihalesi taşınmıştır…

Bu köprünün de diğerleri gibi uzun vadede İstanbul’un ulaşım sorununu çözmekten uzak olduğunu ve yaratacağı tahribatı en iyi bilmesi gereken kişi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmalıdır.

Çünkü; Sayın Başbakanımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken 27 Nisan 1995 tarihinde:

“3. Köprü bir cinayettir. Böyle bir teşebbüs İstanbul’un çağdaş kentleşmesi ve şehir içi ulaşım sistemi için ölümcül sonuçlar doğurur” tespitini yapan kişidir.

Ancak maalesef bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, meslek odalarının, bilim insanlarının, sendika ve çevrecilerin bu konudaki karşı çıkış ve uyarılarına rağmen 3. köprünün güzergâhını seçen irade konumuna gelmiştir.

3. köprü, diğer köprülerin, bir başka deyişle Boğazın tümüyle üstünün kapatılacağı günlerin işaretidir.

3. köprü bir anlamda binlerce yıllık tarihiyle İstanbul’dan vazgeçişimizin, insanlığa karşı ihanetimizin belgesidir.

Karayolu öncelikli çözümlerle İstanbul’un ulaşım sorunun çözülemeyeceği 1. ve 2. köprü sonunda yaşanan gelişmelerle anlaşılmıştır.

Yapılan her köprü İstanbul şehir içi ulaşımında demiryolu ve denizyolunun payını azaltmış, karayollarının payını ise hızla artırmıştır. Bu ise İstanbul’u yaşanabilir bir kent olmaktan çıkararak, artan ranta bağlı olarak plansız yapılaşmayı körüklemiş ve dünyanın en büyük köyüne dönüştürmüştür.

Mağrur karar vericilerimiz bilmelidir ki ellerinde tuttukları ve güçlerini sınamakta kullandıkları kaynaklar ülkemiz insanının alın teri ile ıslanmış ve kendilerine ödünç olarak verilmiştir.

Sonuç olarak ülkemizdeki plansız ulaşımdan en büyük zararı gören İstanbul 3. köprüyle birlikte yeni bir plansızlığın kurbanı olacaktır. 3. Köprü sorunları çözmeyeceği gibi İstanbul’un su havzalarını, kalan ormanlarını yok ederek İstanbulluları daha büyük çevre sorunları ile yüzleşmek zorunda bırakacaktır.

Bundan dolayı bir kez daha uyarıyoruz: Tarihimize ve geleceğimize karşı borçlu olduğumuz gerçeğini unutmadan, rant uğruna İstanbul’u feda etmekten, 3.köprünün yapımından bir an önce vazgeçin…

Yunus AKIL

Mim mim mim mim

Sevgili Hesionka mimleyivermiş beni arada derede, sağol kardeşim. şindi nedir bu mim pek anlamadım ama galiba hakkımda 7 ilginç şey yazmam gerekiyormuş, doğru anlamış mıyım? bakalım birşeyler çıkacakmı?



O halde buyrun
  1. Kırılan renkli kalem uçlarını, ilkokulda sağdan soldan edindiğim şekilli silgileri, 1 liraya 2 liraya otomatik makinalardan alınan renkli lastik topları, elime geçen her türlü pulu, bana gelen bütün mektupları biriktiriyorum.
  2. Bitmiş tuvalet kağıdı rulolarından kendime digeridoo yaptım.
  3. Yılda bir defa nedenini bulamadığımız bir şeye alerjik olarak ellerim şişer ve kaşınır, o kadar ki parmaklarımı kapatamam neredeyse.
  4. Lisedeyken evimizin kapısına gelen 20 cm uzunluğunda bir solucanı ev hayvanı yapmıştım, kendi kutusu içinde düzenli olarak tazelediğim bereketli ve nemli toprağı içinde yaşıyordu. Biyoloji öğretmenimiz Annunziata, biyoloji dersi için solucanımı denek olarak kullanmayı sonra da ebediyen (formaldehid içinde) okul laboratuvarında saklamayı vaad etmişti, kıyamadım ve bu tekliften sonra bir hafta içinde bahçeye saldım kendisini.
  5. Hayatımda Viyana'ya gittiğim ilk gün, sokaktaki canlı heykel performansçılarından biri beni dudaamdan öpmüştü.
  6. Şu an itibariyle 1991 yılından beri yazdığım 21 günlüğüm var.
  7. Sonbahar ekinoksunda doğdum.
Şimdi de özellikle Adem, Aslı ve Ayça'yı sonra da isteyen herkesi mimliyorum efenim :)

22 Ağustos 2009 Cumartesi

T-shirt design " The Rocket"

Arkadaşlar threadless sitesinin bir yarışması için yaptım, konu çocukluk. Uzaya gitmek veya rokete binmek pek çok çocuğunu rüyasıdır. Belki bazılarıız TenTen'in uzay macerasını ya da Saint Exupery'nin Küçük Prens'ini hatırlar. Bu hikayeler uzay hakkındaki tuhaf ama aynı zamanda tutkulu duygularımızı beslemiştir. Artı, kim bulutların üstünde yaşamak istemez ki? Hiç uçağa binmemiş bulutların üstünün gerçekte nasıl göründüğünü bilmemişlerimiz bile eninde sonunda bu rüyayı kurarlar. ben bu rüyayı Jack ve Fasulye Ağacı'nı okuduktan sonra kurmuştum. Canım bulutların üzerine çıkan birşeye tırmanmayı çok fena istiyordu. ne yazık ki İstanbul gibi bir metropolde ağaca tırmanmak bile neredeyse imkansız. Bu imkansız rüya içimde hala yaşıyor :)

It's a magical dream of many children to go to space or at least to be in a rocket! Perhaps many of you would remember the space adventure of "TinTin" or "Le Petit Prince" of genius Saint Exupery, all nourish the strange yet passionate feelings about space. In addition who wouldn't love to live up on the clouds? even if some of us never took a plane and saw what it actually looks like above the clouds, will dream about it eventually. My first dream about it was when I read "jack and the beanstalk". I wanted to climb anything above the clouds really bad. Unfortunately I grew up in a metropolitan city called Istanbul where it's almost impossible to climb even a tree! that impossible dream still lives inside me.


Bu da bu duygulardan yola çıkarak tasarladığım t-shirt. Bir hafta boyunca oylanacak. Eğer yeterli oy alabilirse basılma şansı olacak. eğer beğendiyseniz oylamaktan çekinmeyin. Bu arada başka t-shirtler de var ( o kadar da bencil değilim:) kendi işimin linkini veriyorum, artık oradan kaptırırsınız :) hepinize iyi haftasonları!

18 Ağustos 2009 Salı

Ayça Şen ve günün getirdikleri

Efendim, geçtiğimiz cuma Virgin radio'daydık. Ayça ve harika ekibi bizi çok iyi karşıladılar. Biraz erken orada olduğumuzdan daha çok vakit geçirdik ve bu sayede de gayet tatlı, keyifli, geyikli ve bir o kadar da hassas konularda muhabbet etme fırsatımız oldu. Ne yalan söyleyeyim sebastian carlos'u tanımıyordum, meğer ödüllü profesyonel bir fotoğrafçıymış kendisi. derkeeen Ayça yayına aldı bizi hop diye, ne yalan söyleyeyim hayatımda radyo yayınına çıkmışlıım yoktu. felan fişmekan, gerisi hayatım boyunca anılarımda yer alcak detayla dolu ama sohbet esnasında yaratıcı iş alanları ve burada çalışan insanlardan, üretilen işlerden ve dertlerden konuştuk. neden böle oluyor gibisinden. (şekil 1 -2)

şekil-1 neden böyle oluyor diye konuşuyoruz/ şekil 2 ortak mutabakat- sansürlü versiyon


Her ne kadar sebastian "kıçınızı kırın oturun aşşa" gibisinden bir geyikle konuyu kapattıysa da kreatif sektörde çalışan pek çok insanın başında dumandır bu patron-işyeri-müşteri üçgeninin yarattığı ikilemler. bir yandan işten anlamayan müşterinin müthiş güvensizliği ve bilgisizliği, bir yandan patronun hep daha çok para hırsı bürümüş karakteri ve tavrı, diğer yandan kovandaki bir işçi arıdan farksız konumdaki yaratıcı olması gereken ve beklenen elemanlar. bütün bunların üstüne çalışılan ortamın berbatlığı tuz biber olur. penceresi olmayan veya yüzbeşinci katta izole olmuş, hatta ulaşımı zor olan bir muhitte, veya kışın dötünüzün donduğu yazın dötünüzün terlediği ( ya da klimadan oranızın buranızın tutulduğu) bir işyerinde insan ne kadar yaratıcı olabilir- diye sorma gereği bile duymuyorum. elbette yaratıcı olur da epey bi dışavurumcu işler üretir herhalde :)

işte böyleyken böyle, üniversiteden yeni mezun olmuştuk, bir arkadaşımız direkman mccann'e girdi, patladık özentiden, ulan ne şanslı diyip duruyoduk. geçenlerde bir sitede-ki linkini vereceğim pek güzel bir site kendisi- mccann'in iç mekanını gördüm, az kalsın tiskintiden ölüyordum. (tiksinti ne acayip bir kelime, kökeni ne acaba?)çalışma ortamında pencere yok, yerler şantiye alanı gibi gri, heryer soğuk, duvarlardan cool'luk akıyor.
(şekil 3)iyiki önüme bir fırsat çıkmamış orada çalışmak için diye sevindim resmen. ne kadar para verdikleri bile umrumda değil, zira cok iyi bir ucretle tubitak bilim yerleşkesinde (gebze) bir işi, yolunu çekemem karrrdeşim diye reddetmiş insanım. bakırköyden çalışmaya oraya giden arkadaşlarıma ayrıca saygı duyuyorum.

şekil 3 -mccann renkli çalışma ortamı :)



neyse işte bu resimleri bulduğum site de insanların işyerlerini fotoğraflayaraktan hangimizinki en güzel diye sundukları bir site, harbiden süper işyerleri var dunyada ama sanırım hiçbiri ülkemizde değil. umutsuzluğa kapılmayalım, hayalimizdeki işyerine benzemesi için patronumuzu ve iş arkadaşlarımızı ikna edelim. benim hayalimdeki işyeri de ahanda aşağıda linki ile birlikte, ütopik bir ortam (şekil 4)

işyeri fotoyraf paylaşması sitesi: http://www.thisaintnodisco.com/ nefis yerler var, ilham olsun!


şekil 4 - ütopya, Selgascano mimarlık ofisi



ahanda diğer resimler : http://www.thisblogrules.com/2009/07/office-in-middle-of-forrest.html

esenlikler dilerim :)

14 Ağustos 2009 Cuma

kedi sahipleri-cat owners


hey millet, www.moderncat.net diye bir site var, kediler için manyak manyak ürünler tasarımlar filan var. neyse geçenlerde bu sitede başka bir site ilanı vardı. efendim sokakta rastgele gördüğünüz kedileri resmini filan çekip bu siteye post ediyorsunuz. maksat sokakta ne kediler var ne kediler bunun farkına varmak. londra bazında başlamış proce ama yayılmış dunyaya, ben de tesadufen annemlerin evi civarında bu fıstığa rastladım ( azmış bir fıstık) sağolsunlar yayınlamışlar, ahanda buyrun site.
http://www.randomcatproject.com/?p=161


hey folks, there's a website called www.moderncat.net, in which there are extraordinary designs for cats and owners. whatever, in this site there was another website's info. the objective is to take pictures of random cats encountered in the streets. the project supposed to be realized in London but spread worldwide. I indeed met this blue cat near my mom's house and captured its video. (probably this lady is a little bit horny) see the video at:
http://www.randomcatproject.com/?p=161

12 Ağustos 2009 Çarşamba

baggu bags markafoni'de


Ekolojik naylon alışveriş çantaları

  • Son derece dayanıklı, kullanışlı ve pratik olan bu çantalar sayesinde yılda 300 - 700 adet plastik poşet kullanımınızı azaltabilirsiniz.
  • Parlak, canlı renklere sahip BAGGU'lar ayrıca katlanıp özel kılıfında saklanabilme özelliği ile de tekrar tekrar kullanımınız için tasarlanmıştır.
  • Elde veya omuzda taşınabilir.
  • 2 - 3 adet plastik poşetin taşıma kapasitesine sahiptir.
  • Genişlik: 37 cm- Uzunluk: 63 cm. Katlanarak: 12 cm-12 cm ölçülerindeki kılıfının içerisinde taşınır.
  • 11 kg. taşıma kapasitesi vardır.
  • En çok satan çantamız sadece market alışverişleriniz için değil seyahat, spor, günlük çanta olarak plaja veya parka kullanılabilir hatta çok güzel küçük bir hediye olabilir.
  • %100 ripstop naylon.
  • Çamaşır Makinesinde yıkanabilir.
  • Yaklaşık 45 renk seçeneği bulunur.
  • Bazı renkler ve desenler sezonlara göre değişebilir.

orjinal fiyatı 30 lira olan çantalar markafoni'de 18.90

9 Ağustos 2009 Pazar

zehirli içerikler - toxic ingredients


derin bir nefes alıp yazıyı okumaya başlayın. nereden başlayacağımı ben de bilmiyorum doğrusu. bugün ordan oraya internette gezerken kendimi kullandığımız kozmetiklerin içindeki zararlı maddeleri tanıtan sitelerde buluverdim. sadece maddeleri tanıtmıyorlar, hangi zararlara yol açtığını da söylüyorlar. üstelik kullandığımız en yaygın markaların ( çoğunlukla en ucuz ve herhangi bir marketten bulabileceğiniz, seri üretim ve global pazarlanmış olanlar) tüm ürünlerinde mevcut bu maddeler. nelere yol açıyorlar nelere... çare olarak da içinde belli başlı maddeleri barındırmama sözü vermiş markaların listesinin yer aldığı siteler buldum. çoğu amerika, avusturalya, kanada menşei ama ingiltere veya avrupanın diğer şehirlerinden satış yapan firmalar da mevcut. zamanla herbirine tek tek bakacağım çünkü bu durum hiç hoşuma gitmiyor ve kendimi farkında olmadan zehirlemek kadar moral bozucu birşey olamaz herhalde...şimdi birkaç kaynak vermek istiyorum, maalesef hepsi ingilizce, bilmeyenlerden özür diliyorum, çok merak ettiğiniz birşey olursa sorabilirsiniz :)

burada toxic skincare ingredients ve burada is your bathroom safe? bu zararlı maddelerin en yaygınları yazılmış. hatta bu zararlı maddelerden parabenler hakkında şurada çok ilginc bir bulgu okudum: http://www.terressentials.com/endocrine.html ...
bu maddeleri içermeyen ürünler hakkında da a'dan z'ye alfabetik listelerin olduğu bu http://www.nottoopretty.org/display.php?modin=50 ve bu siteleri buldum http://hcferris.wordpress.com/go-nontoxic/
hepinize sağlıklı günler dilerim...



hyperx girl V.2

Bildiğiniz gibi yarışmayı kazandım falan filan. o işimi beğenmemiştim ve yeniden boyadım, merak ediyorsanız diğer bloguma buyrun : http://kumruacaroglu.blogspot.com/

As you know I won the contest blah blah. I didn't like my work so I painted it again, in case you are curious check my other blog: http://kumruacaroglu.blogspot.com/

4 Ağustos 2009 Salı

New Blog Layout

son zamanlar bir sıkıntılı geçti ki of yahu! biraz kafa dağıtmak için dedim diğer blogumun layoutu ile uğraşayım, oynayayım icabında bozayım ne olacaksa olsun. netekim komple değiştirdim, şimdi eskiden nasıl olduğunu bile hatırlamıyorum.

recently I was almost depressed, gosh! said to myself, It would be better if I'd play with my other blog's layout, change it, even make it a mess. In the end I changed it completely, now I can not remember how it was.

İlk önce yaptığım illüstrasyonlardan bir kolaj oluşturdum. Bu kolaj aynı zamanda twitter sayfamın da background resmi, bilen bilir :) Sonra o renkli resmi Photoshop'un efektlerinden yararlanarak kristalize ettim. puantilist puantilist şepşeker birşey oldu. yazılar okunaklı olsun diye maalesef o rengarenk dokunun üstünü beyaz bloklarla kapattım ve voila! uygulanmış hali 4 numaralı resimde görülüyor. hakiki boyutta görmek için tık tık!

First I made a collage of my own illustrations. This is also background image of my twitter account :) Then I used Photoshop's effects to make a crystalized look. It looked like loads of candy. Unfortunately I had to cover the image with blocks of white just because the posts can be read and voila! final state can be seen at he image number 4. to see the real size click!