14 Kasım 2009 Cumartesi

new goodies (rings)

Mozaik sonrası yeni yüzükler yaptım. Fotoğraflarda güneşte renkler oldukça parlak görünüyor. Bu yüzden bir de gölgede çekilmiş fotoğraf ekliyorum. Ayrıca parmakta nasıl durduğunu merak edenlere de altta mini bir resim var. ^_^ İsteyen olursa tık tık.

I did new rings after the mosaic ones. The colours are very bright in the pictures taken in presence of the sun. That's why I added also one without it. Plus if anyone wonders how they look when worn there is a small picture below. ^_^ If you want 'em click.


new goodies

Yeni küpeler Pasaj'da! / New earrings on my e-shop!



Made for Ms. Didem Kıral

Bayan Didem Kıral, D-Shirts'ün kurucusu ve onun ricası üzerine özel olarak ürettiğim pembik küpeler huzurlarınızda! ^_^ Bu haftasonu eline geçmesini bekliyorum, bakalım beğenecek mi?

Ms.Didem Kıral is the founder of D-Shirts and she requested these earrings which I made especially for her! ^_^ She supposed to have them this weekend, hope she likes them.


10 Eylül 2009 Perşembe

boncuk kolye-bead necklace


Bu hafta bunu kaynvaldemin evinde bir dergide gördüm, hemen denemek istedim, oracıkta ezberledim ve becermeye çalışırken epey ter dökerek başardım. kendisi büyük teyzeme hediye olarak yapılmıştır. :)


This week I read instructions of it in a magazine at my mother-in-Law's house, I learned it by heart and after I came home and with sweat and blood and tears I managed to do it. It is supposed to be a present for my great aunt :)

27 Ağustos 2009 Perşembe

3.KÖPRÜYE HAYIR!!!!


Değerli arkadaşlarım, Ayça'dan Öykü'ye ve verdikleri linklere geçerek bu konudaki hassasiyetimi çok iyi dile getiren yazılara ulaştım. Aşağıdaki yazı bu sayfadan alıntıdır.

Burada Ayça'nın başlattığı forum yazısı, bu sayfada da Öykü'nün ormana dokunma adlı ana konu başlığını, bu köprünün neden yapılmaması gerektiğini okuyabilirsiniz. Doğayı birazıcık olsun seviyorsanız lütfen linklere göz atın ve kendi çapımızda yapabileceklerimiz hakkında fikir üretin, düşünün.


BOĞAZIN ÜSTÜ KAPANARAK ULAŞIM SORUNU ÇÖZÜLMEZ
3. Köprüyü İstemiyoruz!

Ulaştırma tüm toplumsal kesimler ve ekonomik sektörler açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenledir ki gelişmişliğin temel göstergelerinden birisi çağdaş ulaşım sistemlerinin kullanılıyor olmasıdır.

Öte yandan küresel iklim değişikliğinin yarattığı endişe tüm dünyada ulaştırmanın öncelikli olarak yeniden ele alınmasını zorunlu kılmıştır.

Öyle ki; henüz ülkemiz açısından ciddi bir farkındalık sorunu bulunan Kyoto Sözleşmesi bile artık yetersiz bulunmakta ve Kopenhag randevusunda alınması düşünülen daha radikal önlemler ve yaptırımlar yüksek sesle tartışılmaktadır.

Yaptırımlar içerisinde; uygulamalara karşı duran ülkelerin izole edilmesi ve bu ülkelerle yapılan ticaretin durdurulmasından, silahlı bir emisyon gücünün oluşturulmasına kadar pek çok öneri tartışılmaktadır. Yaptırımlara paralel olarak bir emisyon borsası kurulması da üzerinde durulan önemli konulardan birisini oluşturmaktadır.

Çünkü; ülkemizde bilim insanlarımıza gerekli desteklerin verilmemesine bağlı olarak yeterli ampirik çalışmalar yapılamasa da Avrupa Birliği (AB) çerçevesinde yürütülen çalışmalarda sadece trafik tıkanıklıklarının, AB'nin yakıt tüketimini %6 oranında arttırdığını ve oluşan kayıpların 10 milyar €’yu aştığını göstermektedir.

Bu çerçevede; özellikle AB bir yandan, ciddi şekilde emisyondan sorumlu görülen fosil yakıt kullanımını başta karayolu araçlarına yönelik aldığı yasaklama ve kota uygulaması gibi kararlarla engellemeye çalışırken bir yandan da belirlediği yeni demiryolu koridorlarına yaptığı yatırımlarla özellikle yük taşımacılığında karayolu payını azaltmaya çalışmaktadır.

Öte yandan, (her ne kadar ülkemizde araç öncelikli kavşak çalışmaları yoğun olarak sürdürülmekte ve bu yaklaşıma müdahale edilmemekte ise de) AB perspektifi ile kent ve otomobil kentli hakları çerçevesinde bir arada yaşayamaz olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.

Oysa ülkemizde tek mod üzerine yığılmış olan ulaştırma probleminin çözümü yine bu modun yani karayolunun sorunu gibi algılanmakta ve çözümde bu anlayışla üretilmektedir.

Kuşkusuz bu algının temel nedeni ülkemizin bir Ulaştırma Ana Planının olmayışıdır. Böyle bir planın yokluğu nedeniyle şehir içi ve şehirlerarası ulaşım sorunları katlanarak artmaktadır. Diğer ulaşım modlarını dikkate almayan, bütünlükten uzak ve günü kurtarmaya yönelik çözüm arayışları geçmişten hiç ders alınmadan sürdürülmekte, ülkemizin kıt kaynakları heba edilmektedir.

Bunun bedelini ise alt ve üst geçitlerle otobana hatta F1 pistine dönüştürülmüş caddelerinde, otomobil lehine tüketilmiş ya da otoparka dönüştürülmüş kaldırımlarında yaya olarak hareket edilemeyen, egzoz gazları solunan kentlere sıkıştırılmış hayatlarıyla, bizim insanlarımız ödemektedir.

Tutulan istatistikler ülkemizde her aileden en az bir kişinin trafik kazasına karıştığını göstermektedir. Ulaştırma sistemimizi planlayanların yüksek adrenalin tutkusunun ürünü olan trafik canavarımız her yıl binlerce insanımızın yaşamını, sakat bıraktığı onbinlerce insanımızın ise hayallerini elinden almaktadır.

Bu utanç tablosu önümüzde iken, şimdi de ülkemizin gündemine, İstanbul’un kalan son ormanlarını da yok edecek olan 3. Boğaz Köprüsü inşaat ihalesi taşınmıştır…

Bu köprünün de diğerleri gibi uzun vadede İstanbul’un ulaşım sorununu çözmekten uzak olduğunu ve yaratacağı tahribatı en iyi bilmesi gereken kişi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmalıdır.

Çünkü; Sayın Başbakanımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken 27 Nisan 1995 tarihinde:

“3. Köprü bir cinayettir. Böyle bir teşebbüs İstanbul’un çağdaş kentleşmesi ve şehir içi ulaşım sistemi için ölümcül sonuçlar doğurur” tespitini yapan kişidir.

Ancak maalesef bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, meslek odalarının, bilim insanlarının, sendika ve çevrecilerin bu konudaki karşı çıkış ve uyarılarına rağmen 3. köprünün güzergâhını seçen irade konumuna gelmiştir.

3. köprü, diğer köprülerin, bir başka deyişle Boğazın tümüyle üstünün kapatılacağı günlerin işaretidir.

3. köprü bir anlamda binlerce yıllık tarihiyle İstanbul’dan vazgeçişimizin, insanlığa karşı ihanetimizin belgesidir.

Karayolu öncelikli çözümlerle İstanbul’un ulaşım sorunun çözülemeyeceği 1. ve 2. köprü sonunda yaşanan gelişmelerle anlaşılmıştır.

Yapılan her köprü İstanbul şehir içi ulaşımında demiryolu ve denizyolunun payını azaltmış, karayollarının payını ise hızla artırmıştır. Bu ise İstanbul’u yaşanabilir bir kent olmaktan çıkararak, artan ranta bağlı olarak plansız yapılaşmayı körüklemiş ve dünyanın en büyük köyüne dönüştürmüştür.

Mağrur karar vericilerimiz bilmelidir ki ellerinde tuttukları ve güçlerini sınamakta kullandıkları kaynaklar ülkemiz insanının alın teri ile ıslanmış ve kendilerine ödünç olarak verilmiştir.

Sonuç olarak ülkemizdeki plansız ulaşımdan en büyük zararı gören İstanbul 3. köprüyle birlikte yeni bir plansızlığın kurbanı olacaktır. 3. Köprü sorunları çözmeyeceği gibi İstanbul’un su havzalarını, kalan ormanlarını yok ederek İstanbulluları daha büyük çevre sorunları ile yüzleşmek zorunda bırakacaktır.

Bundan dolayı bir kez daha uyarıyoruz: Tarihimize ve geleceğimize karşı borçlu olduğumuz gerçeğini unutmadan, rant uğruna İstanbul’u feda etmekten, 3.köprünün yapımından bir an önce vazgeçin…

Yunus AKIL

Mim mim mim mim

Sevgili Hesionka mimleyivermiş beni arada derede, sağol kardeşim. şindi nedir bu mim pek anlamadım ama galiba hakkımda 7 ilginç şey yazmam gerekiyormuş, doğru anlamış mıyım? bakalım birşeyler çıkacakmı?



O halde buyrun
  1. Kırılan renkli kalem uçlarını, ilkokulda sağdan soldan edindiğim şekilli silgileri, 1 liraya 2 liraya otomatik makinalardan alınan renkli lastik topları, elime geçen her türlü pulu, bana gelen bütün mektupları biriktiriyorum.
  2. Bitmiş tuvalet kağıdı rulolarından kendime digeridoo yaptım.
  3. Yılda bir defa nedenini bulamadığımız bir şeye alerjik olarak ellerim şişer ve kaşınır, o kadar ki parmaklarımı kapatamam neredeyse.
  4. Lisedeyken evimizin kapısına gelen 20 cm uzunluğunda bir solucanı ev hayvanı yapmıştım, kendi kutusu içinde düzenli olarak tazelediğim bereketli ve nemli toprağı içinde yaşıyordu. Biyoloji öğretmenimiz Annunziata, biyoloji dersi için solucanımı denek olarak kullanmayı sonra da ebediyen (formaldehid içinde) okul laboratuvarında saklamayı vaad etmişti, kıyamadım ve bu tekliften sonra bir hafta içinde bahçeye saldım kendisini.
  5. Hayatımda Viyana'ya gittiğim ilk gün, sokaktaki canlı heykel performansçılarından biri beni dudaamdan öpmüştü.
  6. Şu an itibariyle 1991 yılından beri yazdığım 21 günlüğüm var.
  7. Sonbahar ekinoksunda doğdum.
Şimdi de özellikle Adem, Aslı ve Ayça'yı sonra da isteyen herkesi mimliyorum efenim :)

22 Ağustos 2009 Cumartesi

T-shirt design " The Rocket"

Arkadaşlar threadless sitesinin bir yarışması için yaptım, konu çocukluk. Uzaya gitmek veya rokete binmek pek çok çocuğunu rüyasıdır. Belki bazılarıız TenTen'in uzay macerasını ya da Saint Exupery'nin Küçük Prens'ini hatırlar. Bu hikayeler uzay hakkındaki tuhaf ama aynı zamanda tutkulu duygularımızı beslemiştir. Artı, kim bulutların üstünde yaşamak istemez ki? Hiç uçağa binmemiş bulutların üstünün gerçekte nasıl göründüğünü bilmemişlerimiz bile eninde sonunda bu rüyayı kurarlar. ben bu rüyayı Jack ve Fasulye Ağacı'nı okuduktan sonra kurmuştum. Canım bulutların üzerine çıkan birşeye tırmanmayı çok fena istiyordu. ne yazık ki İstanbul gibi bir metropolde ağaca tırmanmak bile neredeyse imkansız. Bu imkansız rüya içimde hala yaşıyor :)

It's a magical dream of many children to go to space or at least to be in a rocket! Perhaps many of you would remember the space adventure of "TinTin" or "Le Petit Prince" of genius Saint Exupery, all nourish the strange yet passionate feelings about space. In addition who wouldn't love to live up on the clouds? even if some of us never took a plane and saw what it actually looks like above the clouds, will dream about it eventually. My first dream about it was when I read "jack and the beanstalk". I wanted to climb anything above the clouds really bad. Unfortunately I grew up in a metropolitan city called Istanbul where it's almost impossible to climb even a tree! that impossible dream still lives inside me.


Bu da bu duygulardan yola çıkarak tasarladığım t-shirt. Bir hafta boyunca oylanacak. Eğer yeterli oy alabilirse basılma şansı olacak. eğer beğendiyseniz oylamaktan çekinmeyin. Bu arada başka t-shirtler de var ( o kadar da bencil değilim:) kendi işimin linkini veriyorum, artık oradan kaptırırsınız :) hepinize iyi haftasonları!

18 Ağustos 2009 Salı

Ayça Şen ve günün getirdikleri

Efendim, geçtiğimiz cuma Virgin radio'daydık. Ayça ve harika ekibi bizi çok iyi karşıladılar. Biraz erken orada olduğumuzdan daha çok vakit geçirdik ve bu sayede de gayet tatlı, keyifli, geyikli ve bir o kadar da hassas konularda muhabbet etme fırsatımız oldu. Ne yalan söyleyeyim sebastian carlos'u tanımıyordum, meğer ödüllü profesyonel bir fotoğrafçıymış kendisi. derkeeen Ayça yayına aldı bizi hop diye, ne yalan söyleyeyim hayatımda radyo yayınına çıkmışlıım yoktu. felan fişmekan, gerisi hayatım boyunca anılarımda yer alcak detayla dolu ama sohbet esnasında yaratıcı iş alanları ve burada çalışan insanlardan, üretilen işlerden ve dertlerden konuştuk. neden böle oluyor gibisinden. (şekil 1 -2)

şekil-1 neden böyle oluyor diye konuşuyoruz/ şekil 2 ortak mutabakat- sansürlü versiyon


Her ne kadar sebastian "kıçınızı kırın oturun aşşa" gibisinden bir geyikle konuyu kapattıysa da kreatif sektörde çalışan pek çok insanın başında dumandır bu patron-işyeri-müşteri üçgeninin yarattığı ikilemler. bir yandan işten anlamayan müşterinin müthiş güvensizliği ve bilgisizliği, bir yandan patronun hep daha çok para hırsı bürümüş karakteri ve tavrı, diğer yandan kovandaki bir işçi arıdan farksız konumdaki yaratıcı olması gereken ve beklenen elemanlar. bütün bunların üstüne çalışılan ortamın berbatlığı tuz biber olur. penceresi olmayan veya yüzbeşinci katta izole olmuş, hatta ulaşımı zor olan bir muhitte, veya kışın dötünüzün donduğu yazın dötünüzün terlediği ( ya da klimadan oranızın buranızın tutulduğu) bir işyerinde insan ne kadar yaratıcı olabilir- diye sorma gereği bile duymuyorum. elbette yaratıcı olur da epey bi dışavurumcu işler üretir herhalde :)

işte böyleyken böyle, üniversiteden yeni mezun olmuştuk, bir arkadaşımız direkman mccann'e girdi, patladık özentiden, ulan ne şanslı diyip duruyoduk. geçenlerde bir sitede-ki linkini vereceğim pek güzel bir site kendisi- mccann'in iç mekanını gördüm, az kalsın tiskintiden ölüyordum. (tiksinti ne acayip bir kelime, kökeni ne acaba?)çalışma ortamında pencere yok, yerler şantiye alanı gibi gri, heryer soğuk, duvarlardan cool'luk akıyor.
(şekil 3)iyiki önüme bir fırsat çıkmamış orada çalışmak için diye sevindim resmen. ne kadar para verdikleri bile umrumda değil, zira cok iyi bir ucretle tubitak bilim yerleşkesinde (gebze) bir işi, yolunu çekemem karrrdeşim diye reddetmiş insanım. bakırköyden çalışmaya oraya giden arkadaşlarıma ayrıca saygı duyuyorum.

şekil 3 -mccann renkli çalışma ortamı :)



neyse işte bu resimleri bulduğum site de insanların işyerlerini fotoğraflayaraktan hangimizinki en güzel diye sundukları bir site, harbiden süper işyerleri var dunyada ama sanırım hiçbiri ülkemizde değil. umutsuzluğa kapılmayalım, hayalimizdeki işyerine benzemesi için patronumuzu ve iş arkadaşlarımızı ikna edelim. benim hayalimdeki işyeri de ahanda aşağıda linki ile birlikte, ütopik bir ortam (şekil 4)

işyeri fotoyraf paylaşması sitesi: http://www.thisaintnodisco.com/ nefis yerler var, ilham olsun!


şekil 4 - ütopya, Selgascano mimarlık ofisi



ahanda diğer resimler : http://www.thisblogrules.com/2009/07/office-in-middle-of-forrest.html

esenlikler dilerim :)

14 Ağustos 2009 Cuma

kedi sahipleri-cat owners


hey millet, www.moderncat.net diye bir site var, kediler için manyak manyak ürünler tasarımlar filan var. neyse geçenlerde bu sitede başka bir site ilanı vardı. efendim sokakta rastgele gördüğünüz kedileri resmini filan çekip bu siteye post ediyorsunuz. maksat sokakta ne kediler var ne kediler bunun farkına varmak. londra bazında başlamış proce ama yayılmış dunyaya, ben de tesadufen annemlerin evi civarında bu fıstığa rastladım ( azmış bir fıstık) sağolsunlar yayınlamışlar, ahanda buyrun site.
http://www.randomcatproject.com/?p=161


hey folks, there's a website called www.moderncat.net, in which there are extraordinary designs for cats and owners. whatever, in this site there was another website's info. the objective is to take pictures of random cats encountered in the streets. the project supposed to be realized in London but spread worldwide. I indeed met this blue cat near my mom's house and captured its video. (probably this lady is a little bit horny) see the video at:
http://www.randomcatproject.com/?p=161

12 Ağustos 2009 Çarşamba

baggu bags markafoni'de


Ekolojik naylon alışveriş çantaları

  • Son derece dayanıklı, kullanışlı ve pratik olan bu çantalar sayesinde yılda 300 - 700 adet plastik poşet kullanımınızı azaltabilirsiniz.
  • Parlak, canlı renklere sahip BAGGU'lar ayrıca katlanıp özel kılıfında saklanabilme özelliği ile de tekrar tekrar kullanımınız için tasarlanmıştır.
  • Elde veya omuzda taşınabilir.
  • 2 - 3 adet plastik poşetin taşıma kapasitesine sahiptir.
  • Genişlik: 37 cm- Uzunluk: 63 cm. Katlanarak: 12 cm-12 cm ölçülerindeki kılıfının içerisinde taşınır.
  • 11 kg. taşıma kapasitesi vardır.
  • En çok satan çantamız sadece market alışverişleriniz için değil seyahat, spor, günlük çanta olarak plaja veya parka kullanılabilir hatta çok güzel küçük bir hediye olabilir.
  • %100 ripstop naylon.
  • Çamaşır Makinesinde yıkanabilir.
  • Yaklaşık 45 renk seçeneği bulunur.
  • Bazı renkler ve desenler sezonlara göre değişebilir.

orjinal fiyatı 30 lira olan çantalar markafoni'de 18.90

9 Ağustos 2009 Pazar

zehirli içerikler - toxic ingredients


derin bir nefes alıp yazıyı okumaya başlayın. nereden başlayacağımı ben de bilmiyorum doğrusu. bugün ordan oraya internette gezerken kendimi kullandığımız kozmetiklerin içindeki zararlı maddeleri tanıtan sitelerde buluverdim. sadece maddeleri tanıtmıyorlar, hangi zararlara yol açtığını da söylüyorlar. üstelik kullandığımız en yaygın markaların ( çoğunlukla en ucuz ve herhangi bir marketten bulabileceğiniz, seri üretim ve global pazarlanmış olanlar) tüm ürünlerinde mevcut bu maddeler. nelere yol açıyorlar nelere... çare olarak da içinde belli başlı maddeleri barındırmama sözü vermiş markaların listesinin yer aldığı siteler buldum. çoğu amerika, avusturalya, kanada menşei ama ingiltere veya avrupanın diğer şehirlerinden satış yapan firmalar da mevcut. zamanla herbirine tek tek bakacağım çünkü bu durum hiç hoşuma gitmiyor ve kendimi farkında olmadan zehirlemek kadar moral bozucu birşey olamaz herhalde...şimdi birkaç kaynak vermek istiyorum, maalesef hepsi ingilizce, bilmeyenlerden özür diliyorum, çok merak ettiğiniz birşey olursa sorabilirsiniz :)

burada toxic skincare ingredients ve burada is your bathroom safe? bu zararlı maddelerin en yaygınları yazılmış. hatta bu zararlı maddelerden parabenler hakkında şurada çok ilginc bir bulgu okudum: http://www.terressentials.com/endocrine.html ...
bu maddeleri içermeyen ürünler hakkında da a'dan z'ye alfabetik listelerin olduğu bu http://www.nottoopretty.org/display.php?modin=50 ve bu siteleri buldum http://hcferris.wordpress.com/go-nontoxic/
hepinize sağlıklı günler dilerim...



hyperx girl V.2

Bildiğiniz gibi yarışmayı kazandım falan filan. o işimi beğenmemiştim ve yeniden boyadım, merak ediyorsanız diğer bloguma buyrun : http://kumruacaroglu.blogspot.com/

As you know I won the contest blah blah. I didn't like my work so I painted it again, in case you are curious check my other blog: http://kumruacaroglu.blogspot.com/

4 Ağustos 2009 Salı

New Blog Layout

son zamanlar bir sıkıntılı geçti ki of yahu! biraz kafa dağıtmak için dedim diğer blogumun layoutu ile uğraşayım, oynayayım icabında bozayım ne olacaksa olsun. netekim komple değiştirdim, şimdi eskiden nasıl olduğunu bile hatırlamıyorum.

recently I was almost depressed, gosh! said to myself, It would be better if I'd play with my other blog's layout, change it, even make it a mess. In the end I changed it completely, now I can not remember how it was.

İlk önce yaptığım illüstrasyonlardan bir kolaj oluşturdum. Bu kolaj aynı zamanda twitter sayfamın da background resmi, bilen bilir :) Sonra o renkli resmi Photoshop'un efektlerinden yararlanarak kristalize ettim. puantilist puantilist şepşeker birşey oldu. yazılar okunaklı olsun diye maalesef o rengarenk dokunun üstünü beyaz bloklarla kapattım ve voila! uygulanmış hali 4 numaralı resimde görülüyor. hakiki boyutta görmek için tık tık!

First I made a collage of my own illustrations. This is also background image of my twitter account :) Then I used Photoshop's effects to make a crystalized look. It looked like loads of candy. Unfortunately I had to cover the image with blocks of white just because the posts can be read and voila! final state can be seen at he image number 4. to see the real size click!

24 Temmuz 2009 Cuma

paranın gücü - power of money

Bu ülkede adalet var mı acaba???? niye soruyorum ki...

Önce tayyipin oğlu burak (erdoğan) Sevim Tanürek'i öldürdü. o zaman istanbul belediye başkanı olan tayyip, hali hazırda cebe indirdiği mangırlar ve nüfuzu ( hatta ileride vaat ettiği pozisyonlar) sayesinde oğlunun suçlu olmasına rağmen her nasılsa vefat eden ses sanatçı Sevim Tanürek'in 8/8 suçlu bulunmasını sağladı. hazmı zor olduğu için buraya yazamayacağım, bütün hikayeyi merak edenler ekşi sözlükte Sevim Tanürek yazarak detayları öğrenebilirler.

Şimdi bir kalkavan (faruk kalkavan) Sinem Yalçın'ı öldürdü ve serbest geziyor, hatta yurtdışına kaçıyor, üstelik adalet bakanlığına ailesinden bir çanta dolusu para gittiği ntv ana haber bülteninde konu oldu. bu densiz ve şerefsiz insan zaten en büyük trafik suçunu işlemiş, emniyet şeridinde hız yapmış!!! Sinem kızımız arabası arızalı, emniyet şeridine arabasını çekmiş, yardım bekliyor. kalkavan zibidisi Sinem'e çarpıyor ve kaçıyor, önce şöförü üstleniyor suçu sonra bakıyorlar görgü tanığı var, mecbur teslim oluyor. ama önemli değil çünkü nasolsa serbest kalacağını biliyor. bu da ayrı bir kepazelik olduğu için daha fazla yazamayacağım. yine ekşi sözlükten faruk kalkavan yazarak okuyabilirsiniz.

yani eğer yeterince paranız varsa, yeterince şerefsizseniz, bu ülkede arabanızla istediğiniz insanı öldürüp yine de serbest dolaşabilirsiniz.

3 Temmuz 2009 Cuma

Dost blog (only in Turkish)

Arkadaşlar, size yeni tanıştığım bir blogdan bahsetmek istiyorum. Başka bir blog dostum Ayça'nın başka bloglarına bir göz atayım derken, benim de aktif olarak ilgilendiğim çevre ve doğa konularında yazar olduğunu öğrendim. LINK. Onun blogunda açılan sayfadaki ilk post naylon torbalar hakkındaydı ve bu da benim en hassas olduğum konulardan biri. yorum yazayım derken, yorumların başında verilen bir başka blogun linki dikkatimi çekti ve oradan oraya sürüklenirken buldum kendimi. Ayça'nın çevre ile ilgili olan blogundan http://pazarfilesi.blogspot.com a atlayıverdim.


İşte bahsedeceğim bu blog naylon poşet kullanımı ile ilgili benim yazmaya tahammül edemediğim, yazdıkça sinirlendiğim konuları büyük sabırla ele almış ve bu yüzden tebriklerimi sunuyorum. Genel fikir naylon torba kullanmaktansa ev yapımı ya da satın alınmış birden fazla kez kullanmaya uygun, bu yüzden de gayet ekonomik, üstelik yıkanarak temizlenebilen hatta kişiye özgü süslemelerle eğlenceli hale getirilebilen bez çantalar kullanmak. Annemin eşi alman olduğu için, çocukluktan beri almanyada tanık olduğum bu hem çevreci hem ekonomik ve üstelik bir o kadar da basit olan bu alışkanlığı herkes hayatına sokmalı. Ben de blog sayfasına katkım olsun diye bundan iki yıl önce yapılan Live Earth konserleri kapsamında gösterilen kısa filmler arasında en beğendiğim en komik ve poşetlerle ilgili olanı paylaştım. Böylece anarşist çevreci yanım iyice kabardı. (Bazı planlarım var >: )

işte o komik kısa film :



26 Haziran 2009 Cuma

Blood & sweat - Kan & ter

aah! yorgunluktan öldüm. Kan ter içinde yaprım bitidim bu partiyi de. Pasaj'da yerlerini aldılar, ilginizi bekliyorlar efendim :) Yeni küpeler de var ama artık çok yorgunum, onları ancak bir dahaki sefere koyabilirim webe..

gaah! I am tired as hell. I was in blood and sweat but finished making these afterall. They are waiting your attention on my e-shop :) There are some new earrings too but I am so tired I only can put them on the web afterwards..

24 Haziran 2009 Çarşamba

yüzük - ring

Sadece 3 tane yapmış olduğum bu mozaik yüzüklerin sonuncusunu da sahibine ulaştırdım. Beşiktaş İstanbul'dan sevgili Fulya aldı bu seferkini. İstanbul içi olduğu için kutusu da daha hafif oldu haliyle. Bu arada ilkokul yıllarından sonra grapon kağıdının güzelliğini tekrar keşfediyorum, ne kadar güzel kumaş gibi bir kağıtmış meğer.

The last one of the three rings I made is owned by dear Fulya from Beşiktaş İstanbul. I also live in İstanbul so the gift box was made lighter. Meanwhile I haven't been using crepe paper since elementary school. Found out that it was a beautiful sort of paper just like a soft piece of cloth.

23 Haziran 2009 Salı

Flickr picks - Flickr seçkileri

Bu aralar çok çalışıyorum. pasajda sattığım yüzükler de bende yenilerini yapma arzusu uyandırdı. İş güç bir yandan elli iparçaya bölünmüş haldeyim. Aklımı dağıtmak için flick'da gezinirken rastladıklarım ve beğendiklerimi yine paylaşıyorum.

I work+study a lot nowadays. the rings I sold at my e-shop encouraged me to make new ones. I am divided in pieces between so many jobs. I was browsing flickr and spotted these beauties which I will share with you again.

16 Haziran 2009 Salı

sürpriz - surprise

Değerli dostlar bu hafta iki sürpriz cici satmış bulunmaktayım ve insanların yaptığım herhangi birşeyi beğenmelerinin ne kadar tatmin edici bir duygu olduğu tekrar dank ediyor. Önce sevgili Günsel daha birkaç hafta önce yaptığım ve pasajıma koymaya vakit bulamadığım bir çift küpeyi
sahiplendi. Heyecan içince kutusunu hazırladım (tabii ki de el yapımı) Teslim ettiğimde ise coşkudan patlamak üzereydim. Sevgili Günsel bu yüzden bahçenizde çok kalamadık, affet. İkincisi ise sevgili Gülten, taa Adana'dan henüz pasajıma yüklediğim yüzüğü alıvermiş. İkinci bir şok ta orada yaşadım, bir günde 480 hit almış yüzüğüm ve anasayfada olmaya hak kazanmış. Onu da özenle paketleyip kargoya verdim bugün. o kadar heyecanlandım ki umarım adresi yanlış yazmamışımdır :) !!


Dear friends, this week I sold two goodies by surprise and that made me realize what a satisfying feeling was that someone actually liked something I made. First dear Günsel owned a pair of earrings which I made weeks ago but never had the chance to put on my e-shop. I prepared thier box with excitement (hand made of course) When I finally delivered it I was about to explode. dear Günsel, that's why we couldn't stay longer, forgive us. The second is dear Gülten, she bought a ring made by me just after I uploaded it on my e-shop. This was my second shock cause there said my ring had 480 hits in a day and gained the right to be on the first page. I made the package, again with care and posted it today. I was so excited, I hope I didn't write the address wrong :) !!


11 Haziran 2009 Perşembe

Nefiss bisküviler - Delicious cookies

Tanrım! Geçen pazartesi dayımla yengeme (ki aslında dayı ya da yenge etiketlerini kullanmayız biz) gittik çat kapı. çat kapı gidince yengem de elinde ne varsa ikram edecek onu çıkardı: tarçınlı kurabiyeler! çayla beraber tadına doyamadık, şekilleri ise çok eğlenceliydi resim çekmediğime pişmanım. dedim ki ben de mutlaka denemeliyim ve öğrenmeliyim. tarifi aldım fakat gerçekleştirmem bir iki gün aldı. herşeyden önce benim kurabiye kalıbım yoktu ve nereden alınacağını da bilmiyordum. mutfak üstadı arkadaşım Aslı'ya sordum. pek bulabilecekmişim gibi gözükmüyordu ama ben yine de malzemeleri aldım. dedim ki en kötü ihtimalle bıçakla keserim ama ille de yapacağım bu bisküvileri. Annemin evinde gerçekleştireceğim bu proje için yola çıktım (onun fırını gerçek bir fırın, benimkisi alınmasın ama mini ve de tutarsız) Yol üstünde öylesine Paşabahçeye gireyim dedim. kesin bulamam diye düşünüyordum zira süslü püslü hediyelik cam objeler dükkanı kendisi. fakaat pat diye gördük mü çeşit çeşit, boy boy kalıplar! tabii bu benim ilk tecrübem olacağı için abartmadım ve en uygun fiyatlısından aynı şekilde üç farklı ebattaki bu seti aldım. çay saati için çaydanlık!! nasıl da şirin değil mi? Adem'le bisküviler pişerken oturduk izledik, nefis bir duygu. Sonuç karşınızda.

God! last monday we visited my uncle and aunt (actually we don't use the terms anyway) spontaneously. That's why she offered us what she's only got: cinnamon cookies! we just couldn't get enough of them and their shapes were awesome too, I regret I didn't take pictures. Thought I should, must actually, to try and learn to cook them. I requested the recipe but to realize it took more days. first of all I didn't have cookie cutters and didn't know where to get them. Asked my kitchen master friend Aslı. Seemed like I wouldn't be able to find them despite this I bought the ingredients. thought I would cut the pieces with knife after all. For this project I planned to realize on my moms house (cause she has a real oven, no offense but mine is small and unstable) I hit the road. on the way I looked Paşabahçe shop just in case. since pasabahce sells expensive chic pieces made from high quality glass I was desperate. but we saw them in front of us, various shapes arious sizes! Of course this would be my first experience so I didn't exaggerate and bought the cheapest one consisting of three different sizes of the same shape. a tea pot for the tea time!! Isn't it cute? Adem and I sit in front of the oven and watched the cookies bake, wonderful feeling. Here's the result.



Tığ çiçekler - Crochet flowers

Şimdi kalkıp ta şunu yaptım bunu yaptım demek ağır geliyor. Hayat devam ediyor ya ölümsüzmüşüz gibi yaşıyoruz biz de, bu yüzden devam etmeliyim normal bir insan gibi. Bu yüzden devam ediyorum normal bir insan gibi. bir iki hafta önce internetten azmedip öğrendiğim tığ işi çiçekler. Belki bir işlere yaratırım daha sonra, şimdilik bardak altlığı oldular bahçemizde.
Talking about what I made or didn't make feels so heavy now. Life goes on and we live like immortals, that's why I have to go on like a normal person. That's why I go on like a normal person. few weeks ago I learned to make these crochet flowers from the internet as I was determined to do so. Maybe they will serve some purpose later, right now they are used as coasters in our garden.